Onlar her
şeyleriyle vaatkar ve çekicidir; bakışlarıyla, kokularıyla, duruşlarıyla, “Sev
Beni” derler, “Sev beni. Kimse benim gibi sevişemez, benim gibi öpüşemez kimse. Kimin dudaklarında böyle karadut tadı var? Kim bu kadar güzel kokuyor? Ayışığında çırılçıplak dolaşırım, yağmurlarda gülerim; dokun saçlarıma, hiç bu
kadar parlağını gördün mü? Seni öyle çok severim ki kimse benim gibi
sevemez.”
Kleopatra’dır
onlar, Mara Hari’dir, Messelina’dır, Hürrem Sultan’dır.
‘Muse’ler gibi her
yolcuyu şarkılarıyla sarhoş eder, yolundan döndürürler; her gemi onların sesini
dinleyebilmek için felaketlere uğramaya razı olur.
Her yerdedirler,
her yanda; başınızı çevirdiğinizde bir ışık bulutunun içinden
çıkıverirler.
Onlar göründüğü
andan itibaren bütün duygular, bilinen ne kadar duygu varsa hepsi,
saklandıkları köşelerden kuytulardan çıkarak size doğru çılgın bir koşu
tutturur; hepsini tadarsınız, en yakıcı olanları, en baharatlıları, en
lezzetlileri.
Ve, onlar gözyaşı
demektir.
Acı çektirir ve acı
çekerler.
Kadınlar için,
onlar, bir gün bir yerde mutlaka karşılaşacaklarını bildikleri, bu karşılaşmayı
yürek çarpıntılarıyla, korkarak bekledikleri karanlık ve uğursuz
hayaletlerdir.
‘Öteki kadın’ın
çeşit çeşit kılıklara girebileceğini bilir kadınlar; en yakın arkadaş, komşu,
bir başka erkeğin sevgilisi, iş arkadaşı, bir davetteki misafir kılığında
yaklaşabilirler; bütün kadınlar diğer bütün kadınlara kuşkuyla, ‘acaba bu mu,
bu en yakınımda duran mı öteki kadın çıkacak’ diye diye bakar, bu meşum
ihtimale karşı daima hazır bekler, gizlice silahlanır, her kadının rastladığı
diğer bütün kadınlar için yaptığı küçük yorumlar, eksikliklerinin yada
fazlalıklarının altını usulca çizip her an olabilecek bir çatışmaya karşı
biriktirilen cephane olarak tutulur bir yanda.
Kadınların en yakın
arkadaşlarını bile hafifçe çekiştirmesi, minik alay oklarıyla daha sonra
vurulacak yerleri önceden işaretlemesi, vefasızlıklarından, kötü
kalpliliklerinden değildir; ‘öteki kadın’ ın hangi kisvenin altından aniden
fırlayabileceğini bilemediklerinden ama her yerden çıkabileceğinden emin
olmalarındandır.
Kızıl bir şeytan,
kara bir büyücü, kötü kalpli bir orospudur ‘öteki kadın’ kadınlara göre; ‘öteki
kadın’ ın hep güldüğünü, hep eğlendiğini, hep kurbanlarını aşağıladığını
düşünürler; ‘öteki kadın’ ın nasıl ağladığını, erkeği gecenin bir vakti evine
dönmek zorunda kaldığında kendini nasıl yenik hissettiğini, yalnızlığı nasıl
bir yenilmişlik duygusuyla yaşadığını, kimsesiz gecelerde Kleopatra’ nın masum
ve güçsüz bir kız çocuğuna nasıl döndüğünü bilmezler, bunu umursamazlar
da.
Birisi onlara
‘öteki kadın’ ın acı çektiğini söylese, en iyi yetişmişi, en kibarı bile bir
anda değişip, “Ne acı çekecek o orospu” deyiverir, “o amacına ulaşamadığı için
ağlıyor yalnızca, müstehaktır ona.”
‘Öteki kadın’ ise
herkese karşı dövüşür; sevdiği erkeğe, sevdiği erkeği seven kadına, o kadını
destekleyen bütün kadınlara, kalabalıkların ahlakına, kendi çevresine, ailesine
karşı tek başına vuruşmak ve bu olağanüstü savaştan galip çıkmak zorundadır;
‘öteki kadın’ ın yenilgisi çok acıdır çünkü, savaş meydanına bir kez çıktıktan
sonra oradan yenilmiş olarak ayrılırsa ona bu meydana çıkmasını pahalıya
ödetirler, laf dokundurmalarla, alaylarla, dedikodularla onu parçalar, bu
savaşa girme cesaretini gösterdiğine pişman ederler.
O yüzden bu savaş
çok şiddetli geçer.
Arthur Miller’ ın
‘Cadı Kazanı’ nda olduğu gibi yenileceğini düşünen ‘öteki kadın’ bütün bir
kasabayı şeytanların istila ettiğini ve baş şeytanın da kendisinin yenilmesine
yol açan erkek olduğunu söyleyebilir, Catherine de Medici gibi rakibelerinin
yemeklerine zehir koydurabilir.
Hiçbir erkeğin
anlayamadığı, bilemediği, inanılmaz yöntemlerle istihbarat faaliyetleri
yürütülür, iki kadın birbiri hakkında neredeyse en mahrem bilgileri bile
kimsenin anlayamayacağı kaynaklardan öğrenir, bu bilgileri değerlendirir,
erkeğe ihbar eder, ihaneti, hatta cinayeti kışkırtır.
Eğer bu savaşta iki
kadın yenişemeyeceğini anlarsa, erkek bir türlü karar veremez ve savaşın biri
lehine bitmesini sağlayamazsa o zaman beklenmedik bir şey olur ve iki kadın
birden o erkeği yok etmek için uğraşır; öyle hırpalarlar ki erkeği, onu
öldürmekle kesin bir karar vermek arasında bir seçime bütün vahşetleri, bütün
cazibeleri, bütün silahlarıyla zorlarlar.
‘Öteki kadın’ ın
ortaya çıkmasıyla birlikte aslında herkes acı çeker.
Bir eğlencenin, bir
isteğin, bir sevginin, bir bağlılığın bu kadar süratle acı ve kedere
dönüşebildiği belki de hayatımızda başka hiçbir örnek yoktur.
VIII. Henry gibi
hükümranlığını ve krallığın cakasını en pervasızca, en şımarıkça yaşamış bir
kral bile Katolik karısı Catherine ile sevgilisi Anne Boleyn arasındaki savaşta
sıkışıp yeni bir din icat etmek ve bütün memleketin dinini değiştirip yıllarca
bitmeyecek kanlı bir din savaşının başlamasın neden olmak zorunda kalır.
Ama o, kral olduğu
ve krallar da kadınlar kadar vahşileşebileceği için, kadınlar arasındaki savaşı
kazanan Anne Boleyn’ i daha sonra o güzel başını vurdurarak cezalandırır.
Her türlü duygunun
ayaklanıp ortaya çıktığı, bu yer yer çok zevkli, yer yer çok acı, şefkatle
şiddetin iç içe geçtiği neredeyse ölümcül macerada, tanrıların ve kadınların
erkeklere yaptığı en büyük şaka ise, aslında her kadının ‘öteki kadın’
olmasıdır.
Bütün kadınlar aynı
zamanda ‘öteki kadın’ dır.
En sıradanı, en
durağanı, en kibarı, en sadesi, en dürüstü, en güvenilir olanı bile bir anda
‘öteki kadın’ a dönüşebilir, hayattaki rolünü kendini bile şaşırtabilecek bir
süratle değiştirir, bir savaşta kalabalıkları yanına alıp ‘öteki kadın’ a karşı
savaşırken, bir başka savaşta kalabalıkları karşısına alıp herkesle savaşa
girebilir; ‘öteki kadın’ olmanın fettanlığına, çekiciliğine, yalnızlığına ve
acısına bir anda kendini bırakabilir, bakışı, konuşuşu, yürüyüşü, saçlarının
kesimi, görünüşü, dudaklarına sürdüğü rujun rengi aniden değişebilir.
‘Öteki kadın’ her
kadının içindeki ve belki de bu yüzden onu o kadar iyi tanıyıp ondan o kadar
nefret eder.
Zevk denizlerinin
‘muse’leridir öteki kadınlar.
HER KADIN ‘ÖTEKİ
KADIN’ A DÜŞMANDIR.
VE HER KADIN
‘ÖTEKİ KADIN’ OLMAYI ÇILGINCA SEVER.
07,08,2002
ÇARŞAMBA
SAAT: 22,40
Ahmet Altan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönderme